20 Ekim 2015 Salı

Merkez ve Başlangıç


Merkezde kalmak dedi usulca, gözlerimin içine baka baka.Tane tane söyledi, sanki bendeki etkisi ne diye merak ediyordu, ya da kendi de kendi kulağı ile duysun diye, ağır ağır söyledi,merdivenleri ağır ağır emin adımlarla çıkmak gibiydi.
Bastığın yer boşluk olmasın nereye bastığını bil dercesine söyledi.
Söyledikten sonra önüme baktım , kalan salatanın yeşil yaprakları ile  çatalımla şöyle bir oynadım.Su bardağında verilen şarabıma baktım, daldım gittim.O hararetle anlatmaya devam etti.Gözlerim ruhum onu takip ediyordu da bedenimde bir huzursuzluk vardı, bir soluklandığında uzun yoldan geldin, bir dinlen istersen kalkalım dedim, gözlerim dolmuştu nedensiz.Tamam dedi, çantasını sırtladı, hesabı ödedi, kalktık.Gözlerime baktı iyi misin dedi.İyiyim dedim yalan söyledim.İlk yalanımdı galiba bu ona.Arkamızdan seslenen mekanın sahibi su kalmış masada,almayacak mısınız dedi.Günün ironisi peydah oldu suratımda bu sefer.Arkamızdan dökün belki bir daha geliriz dedim.Yürüdük , hayatın ironisi bir daha karşımızda idi, yollarımız tam ters istikamette idi.Ben ona uyum sağlamak için onla bir 100 metre yürüdüm, benim yolum tam tersi dedim.Taksiye bindireyim dedi, yürücem biraz dedim, gözüme baktı, tekrar sessizce gözüme baktı, usulca öptüm kaçtım.O bindi gitti.Yıllar öncesinin bir sahnesini yaşadım sanki.Yıllar geçse de o melun duygu gelip yakaladı boğazımdan, hani ufak bir kız vardı ya , önemsenmeyen , bak gene geldi aynı hikaye.Niye geldi ki, tamamlanmamış mıydı ki, içimden ona veda ederken onu bir daha görmiycem hissi vardı.Ne öfkeden ne kızgınlıktan, sadece his.Göz pınarlarım kurudu yürürken,sakince geçtim Galata köprüsünden, dünya ile ilişiğim kesilmişti bir an.Sahi neredeydim ben ,ayaklarım nereye götürüyordu, merkezim nerede idi,
Eve gittim, oturdum klavyenin başına, başladım yazmaya ,daha doğrusu içimi dökmeye.
Fark ettim ki kuytuda köşede ta en derinlerde beklemeye almışım ben sevgisini, şekli ne olursa olsun beni sevmesine güvenmişim, kalbim, o eski sevgililerin beni bir zamanlar çok sevmesini hapsetmiş kuytularda, güvercin gibi salıverdim kalanları, yerine yenileri gelsin ,alan açılsın diye.Merkez ben im merkez ben im diye uykuya daldım.Yeni bir güne hayata başladım.

19 Ekim 2015 Pazartesi

Ansızın

Apansızın bir düşünce sarıverir hücrelerini.Tüm gün o düşünce beyninin kıvrımlarında dolanır durur.İlham gelmiş gibi hisseder ve heye canlanırsın aniden.Tüm gün elinde bir topla oynarmışcasına o düşünceyle oynarsın, tartarsın sorgularsın, an’dan uzaklaşıp gidersin.Benliğini teslim edersin sanki O na .Sonra izin verir kendine, yarın da aynı şeyleri düşünür ve hissedersem o düşünceye ve duyguya sahip çıkayım dersin, ertesi gün uyandığında an’dasındır.Ne o düşüncenin ne o duygunun etkisi yoktur.Sanki tüm gün kafanı kurcalayan o düşünce ve duygu buhar olup uçmuştur.
Hayatta takıldığımız tökezlediğimiz noktalar da böyle bir şey mi acaba ? Üstünde gereğinden fazla efor harcadığımız düşünce ve duygu sarf-ettiğimiz blokajların yanından geçip gitmek mi gerekir acaba ?
An ‘ dan bizi uzaklaştıran, değiştiremeyeceğimizi bildiğimiz durumları sessizce izlemek ve kabullenmek mi gerekir, yoksa yel değirmenlerine karşı savaşmak mı, ne dersiniz,

İç sesiniz ne der bu durumda , hayat bir nehirse akışa mı bırakmalı ,suyun tersine mi yüzmeye çalışmalı ?

Dualite ve Durmak


Sözlük anlamına baktığınızda dualite ikilik ikilem demek.
Uzun zamandır rüya analizleri üzerine çalıştığım rehber kullandı bu kelimeyi. Hayatta iyi ya da kötü bir şey yoktur.Durumlar vardır, biz izleyip farkında oluruz.Her şey bizim tekamülümüz için aslında dedi.Ben de üzerinde düşündüm.
Örneğin geçmişte ufak hırsızlıklar yapan bir çocuk bu deneyimden cesaret güven sosyalleşme gibi yetiler öğrenirken hayatının başka bir döneminde evine hırsız girdiğinde güvensizlik duygusu yaşar.Yani hayat hep dualitedir.Dışarıdan bakmayı becerebildiğimizde; bu kişinin hem güveni hem güvensizliği hırsız senaryosu etrafında tecrübe ettiğini görürüz.
Hayat kocaman bir denge aslında.Akış içinde ilahi düzende gidiyor zaten her şey, peki biz neyi kontrol ettiğimizi sanıyor ve düşünüyoruz kendimizce?
Hep mutlu ve iyi olacağız diye de bir şey  yok.Durumlar var hayatta.İyi kötü bizim algımız.
Zihin denen korku ve endişe yumağı, iplikleri ile sarıyor kanımca gözümüzü, beynimizin hücrelerini.
Bir an düşünmeyi bırakın, kocaman bir nefes alın.Olduğunuz yerde sadece bir an durun.Hiç korkmadığınızı endişelenmediğinizi hayal edin.Nasıl bir duygu.......
Muhteşem di mi, biran için zihninizi devreden çıkarın.Öz güven  ve birlik hali.
Teslimiyet hali.Yaradanla bir olma hali.
Siz bu satırları okurken kalbiniz pıt pıt atmaya başladı mı,
Hafifçe gülümseyin ,unutmayın, Tanrı sizsiniz.
Sınırları ve korkuları kaldırın içinizden ,

İlmeğin son noktası burası işte.

10 Temmuz 2015 Cuma

deneme

Boş bir kağıda açtım gözlerimi ,boş bir duvara döndüm sırtımı.
Yıldızlar nağme gibi serpilirken  üzerime içimin sızısı keskindi.
Basamakları tek tek çıkmak isterken zihnim
Ayağım boşluğa basmakta idi.
Kaydım, ansızın kaydım, 
Kocaman bir boşluğa asılıverdi gözlerim
Yer çekimi yok
Issız sakin dingin 
Pamuklara sarmışlar sanki bedenimi
Bulutlar ısırmak istiyor tenimi sanki.
Usul usul yavaştan.

7 Nisan 2015 Salı

Sorular sorular sorular

Sorular bitmez..........
Ruhumun derinliklerinden sessiz bir çığlık duydum.Önce üzerinde durmadım.Ama öyle içten ve acıydı ki duymamazlık edemedim.Su üstüne çıkarttım yani.Elimde bir ip yumağı var sanki.Ben ne yapacağımı bilmiyorum.Çözmeli miyim, olduğu gibi mi bırakmalıyım, fırlatmalı mıyım, yok mu saymalıyım.Bilmiyorum.O bana, ben ona öyle bakıyoruz.İzlemedeyim yani.
 Bilmeli miyim, insan bilmeli mi her zaman , bilip emin mi olmalıyız her şeyden , güvende mi hissediyoruz o vakit, büyük plan tıkır tıkır işliyorsa biz niye emin olmaya çalışıyoruz ki, zihinsel kurmacalarla aldatıyoruz kendimizi, ya da aldattığımızı sanıyoruz, sahi illüzyon mu her-şey?
Şu an illüzyon ise rüyalar mı gerçek ?
Sahi neydi ki hakikat ?
Tek bir hakikat olur muydu ?
Hakikat kelimesi de bizim kendimizi iyi hissetmek için yarattığımız bir sıfat mıydı?
Sahi, sıfatı ilkokulda öğrenmedik mi biz, sıfat, edat , tümleç?
Sıfat olunca bir kelimede bir de ''im'' eki eklenince beklenti ile paralel çalışmıyor muydu sistem?
 Sahi insanları sadece isimleri ile algılasak beklentimiz olur muydu gene, yine hayalkırıklıkları yaşar mıydık apansızca?
Dostum, sevgilim,yakınım,kankam,annem,babam,kardeşim kelimeleri yerine isim koysak sadece, kişiler rollerinden bağımsız olur muydu ?
Bir düşünün,
Bende düşüneyim, ince uçlarda gezinip geleyim.

23 Şubat 2015 Pazartesi

İçimizdeki trafik polisi

İçimde bir trafik polisi var,
Bu ara sosyal kültürel faaliyetlere tam gaz devam ediyorum,ruhum  bunu istiyor sanırım,
Görsel faaliyetlerden beslenmek iyi geliyor, bazen neden buna ihtiyacım olduğunu düşünüyorum, sonrasında akılda kalan bir cümle ya da bir sahnenin beni düşünmeye sevk ettiğini hatırlıyor ve sonrasında gülümsüyorum.
Önce film festivalinde gittiğim ve etkilendiğim bir filmden bahsedeceğim.
Film, işitme engelli ergenlerin kaldığı bir yatılı okulda geçmektedir.Gündüzleri okula giden ergenlerimiz akşamları bambaşka bir hayat yaşamaktadır.Kendileri temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir çete kurmuşlardır, hırsızlık, telekız pazarlamak, şiddete başvurmak en göze çarpan özelliklerindendir.Filmin kurgusu ve sert şiddetinin yanında en önemli özelliği, herhangi bir konuşma ya da alt metninin olmaması.Gerçek işitme engelli ve oyuncu olmayan ergenler oynamış filmde, hayli başarılılar.
Tek duyduğunuz ses mekanlarda duyduğunuz sesler.
Bir düşünün, konuşma yok, işitme yok,ses yok,koca bir sessizlikte-siniz, neler hissederdiniz? Eksik kalır mıydı bir takım şeyler mesela? Sessizce bir düşünün.İçinizdeki sese kulak verin..
En baştaki cümle ise devlet  tiyatrolarında izlediğim bir oyundan.O kadar sade güzel bir oyun ve oyunculuktu ki.Beni çarpan cümlesi ise ’’ içimde bir trafik polisi var’’ repliği oldu.
Eskiden ünlü olan şimdilerde ise yalnız ve işsiz olan bir kadın tiyatro oyuncusunu ve içsel hesaplaşmasını anlatmakta idi.
İçimde bir trafik polisi var dedi oyuncu alkol problemi ile yüzleşmeye çalışırken.
Birden içim cız etti, ne demek istedi bu şimdi dedim kendi kendime.İnsanın içinde polis olması nasıl bir şeydi ki? Koruyan kollayan kontrol eden,dur diyen geç diyen, evrak isteyen, olur diyen, üfle diyen, yap diyen, yapma diyen......Sanki milyonlarca trafik polisi konuşmaya başlamıştı içimde .
Var mı sizin içinizde trafik polisi, ya da şöyle sorayım içinizdeki polis dur derken uyarıya uymayıp gittiğiniz kendinizden uzaklaştığınız zamanlarınız oluyor mu hiç ?


trafik polisi ile ilgili görsel sonucu 

Not:Bahsettiğim fim İf Festivalinde gösterime giren ''Kabile (Plemya)'', tiyatro ise İstanbul Devlet Tiyatro'larında sergilenen  ''Nice Yıllara'' isimli oyundur, keyifli seyirler.

11 Şubat 2015 Çarşamba

Ayna Ayna Söyle Bana Ben Kimim

Geçtiğimiz Pazar günü ünlü bir psikiyatrın Aşk ve İlişkiler üzerine bir söyleşisine katıldım.
Bir bilim adamının aşk ve ilişkiler hakkında ne diyeceğini merak ederek büyük bir heyecanla gittim dinlemeye.
Öncelikle birey olarak temel ruhsal gereksinimlerimizden bahsetti.Sevilmek gibi, güvende olmak gibi.Sonrasında ilişkilerle ilgili dünyada yapılan istatistikleri anlattı.Genel olarak erkeklerin % 70 i; kadınların ise % 50si partnerlerini aldatıyormuş.Önemli bir mihenk taşı olarak da cinsellik üzerinde bol bol konuşuldu.Katılımcıların çoğu kadın olunca da detaylı sorular geldi hali ile.
Bir dinleyiciden,tam da tartışmanın ortasında bana göre can alıcı bir soru geldi.Neden dedi, bu kadar tartıştığımız aşk ve ilişki konusunu bu kadar olumsuz istatistiğe rağmen oldurmaya çalışıyoruz ?
Ben kalakaldım, uzman muhtemelen bu soruyu kaçıncı kere cevaplamış olmanın verdiği rahatlık ile olmazsa olmazımız çünkü dedi.Ötekinde kendimizi buluyoruz ,asıl ben oluyor ve kendimizi gerçekleştirebiliyoruz dedi.
Kendimizi gerçekleştirebilmek için illa bir ötekiye ihtiyaç var mı sizce? Öteki dediğimiz illa bir eş sevgili ya da partner mi olmalı ? Ne dersiniz? Alsak elimize ayna tutsak kendimize olmaz mı?
Bu sorular beynimde hızlıca sessizce sorulurken arka sıralardan bir soru daha geldi:Partner yerine en yakın arkadaşımız olamaz mı acaba ?
Uzman tabiki olabilir dedi.
Sonra kendime döndüm, kendi aynalarıma baktım şu hayatta.Ben olabildiğim durumlar geçti gözümün önünden.Aileme,sevdiklerime ,dostlarıma, arkadaşlarıma baktım.
Sanırım esas mesele illa bir partnerle olmak değil,etkisi çok büyük tabiki,bence olay  kendin olmak,kendine dürüst olmak, farklı bir olması gereken ben yaratmamak.
 Dünyanın belki en zor belki en kolay  işi kendin olmak, riyasız yalansız.
Kendinden sonra çok uzağa değil çekirdek aileye de bakmak gerekir.Hayatta ise anne ile baba ile ilişkilere bakmak ,hayatta değilseler de olduğu zamanlardakine bakmak, gerçekten sen sen olduğunda ebeveynlerin ile sağlıklı iletişimin var mı ? Kendinle ve ebeveynlerin ile sağlıklı iletişim kurabilenler özel hayatlarında bunu devam ettirebilirler bence.
Ne dersiniz bu  sevgililer günü öncesi bir ayna mı hediye etsek sevdiklerimize ve kendimize?